Ülgener

Ulgener

Türk Hukuku’na Göre Deniz Alacaklarına Karşı Sorumluluğun Sınırlandırılması ve Fon Tesisi Prosedürü

-Av. Gül Alpay

1976 tarihli Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlandırılması Hakkında Milletlerarası Sözleşme (“1976 Konvansiyonu”) ve 1976 Konvansiyonu’nu tadil eden 1996 Protokolü, halen yürürlükte olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1328. Maddesi ile iç hukuka dahil edilmiştir;

MADDE 1328– (1) Deniz alacaklarından doğan sorumluluk, 4/6/1980 tarihli ve 17007 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 19/11/1976 tarihli Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması Hakkında Milletlerarası Sözleşme ile bu Sözleşmeyi değiştiren 2/5/1996 tarihli Protokol veya onun yerine geçmek üzere hazırlanarak Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilen milletlerarası sözleşmelere göre sınırlanabilir.

(2) 1976 tarihli Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması Hakkında Milletlerarası Sözleşmenin 20 ve 21 inci maddeleri ile 1996 tarihli Protokolün 8 inci maddesi uyarınca yapılacak değişikliklerin, Türkiye Cumhuriyeti bakımından yürürlüğe girdikleri tarihten başlayarak, bu madde, anılan değişiklikleri de içine alacak şekilde uygulanır.

(3) Bu Kısımda geçen “1976 tarihli Sözleşme” ibaresi, “19/11/1976 tarihli Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması Hakkında Milletlerarası Sözleşme”yi, 2/5/1996 tarihli Protokolü ve bu Sözleşmeye ilişkin değişikliklerden Türkiye Cumhuriyeti bakımından yürürlüğe girmiş olanları topluca ifade eder.

2012 yılında 1996 Protokolü’nde değişiklik yapılarak sorumluluk limitleri yükseltilmiş (2012 Değişikliği”) ve söz konusu değişiklik, milletlerarası alanda 2015’te yürürlüğe girmiştir.

Türkiye’de, "2012 Değişikliği" hakkında herhangi bir uygun bulma kanunu çıkarılmamış olsa da, Değişikliğin, 1996 Protokolü'nde belirtilen "zımni kabul" prosedürü ile Türkiye'de yürürlüğe girdiği kabul edilmektedir. Nitekim Denizcilik İhtisas Mahkemesi, 2019 yılında verdiği bir kararda, fonun 2012 Değişikliği uyarınca belirlenen oranlar doğrultusunda oluşturulmasına karar vermiştir.

Başvuru Prosedürü

Konvansiyon’un 11(2) maddesine göre sınırlama fonu, tespit edilen meblağın, nakit olarak yatırılması suretiyle veya Taraf Devletin mevzuatı uyarınca kabul edilebilir bir teminat gösterilmesiyle kurulabilir.

Türk Ticaret Kanunu, fonun teminat gösterilerek kurulması halinde teminatın niteliğine ilişkin özel bir hüküm içermemekle birlikte mevcut uygulama, mahkemelerin, yalnızca Türk bankaları tarafından düzenlenen banka teminat mektuplarını kabul ettiğini göstermektedir. (Uygulamada genellikle yabancı bir banka tarafından kontrgaranti edilen bir Türk bankası tarafından düzenlenen teminat mektupları kullanılmaktadır).

Fonun nakit ile tesisi halinde ise tespit edilen meblağ, fonun tesis edildiği mahkeme hesabında muhafaza edilir. Türk Ticaret Kanunu, fon için yatırılan meblağın faiz getiren bir hesapta tutulması gerektiğini düzenlemektedir.

Fon tesisi davası basit yargılama usulüne tabidir. İlk Derece Mahkemesi yargılamasının yaklaşık bir- bir buçuk yıl arası süreceğini söylemek mümkündür. Yargılama sonucunda, İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen karar kesin değildir; bu karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.

Konvansiyona göre Yabancı bir Yargı Alanında Oluşturulan Fon, Türk Mahkemeleri’nce Tanınır mı?

2010'lu yıllarda bu duruma benzer bir hadise yaşanmış ve Türkiye’de meydana gelen zararla ilgili olarak yabancı bir yargı alanında fon tesis edilmiştir. Tesis edilen fona rağmen bazı davacılar, taleplerini bu fona yönlendirmek yerine Türk mahkemelerinde dava açmayı tercih etmiştir.

Yargılamanın sonunda, Mahkeme alacakların fona yöneltilmesi gerektiğine karar vermiş olsa da, davalar esasa ilişkin de incelenmiş ve ilk derece mahkemesi yargılaması yaklaşık iki-iki buçuk yıl sürmüştür.

Dolayısıyla, yabancı bir yargı alanında kurulmuş bir fon, Türk Mahkemelerince tanınmakla birlikte, bu durumun Türk hukuk sisteminde hızlı bir çözüm anlamına gelmediğini belirtmek gerekir.

docxfilePDF