Ülgener

Ulgener

Donatanın Gecikme Zararlarından Dolayı Sorumluluğu (“Thorco Lineage Kararı”)
Donatanın Gecikme Zararlarından Dolayı Sorumluluğu (“Thorco Lineage Kararı”)

Prof.Dr.M.Fehmi Ülgener

Donatanın çarterparti sebebi ile üstelendiği sorumluluğun sınırı nedir ? Diğer bir ifade ile çarter sözleşmesinin hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesi halinde donatanın sorumluluğu nasıl belirlenmektedir. Bu sorunun cevabını (aslında aşıyanın yüke gelen zıya veya hasardan dolayı sorumluluğunu düzenlemekte olan) La Haye-Visby Kurallarında bulmaktayız.

Aşağıda yer alan mahkeme kararlarından da görüleceği üzere La Haye-Visby IV:1 ve IV:2 de yer alan taşıyanın sorumsuzluk hallerine ilişkin “loss or damage” kavramının kapsamına sadece yüke gelen fiziksel zıya veya hasarlar değil, bunların yanında yükün taşınması ile ilgili olarak meydana gelen diğer zararlar da girmektedir, bu bakımdan aranan ana kriter yüke gelen zararın (III:2) “loading, handling, stowage, custody, care for and discharge” faaliyetleri ile bağlantılı olmasıdır; (dolayısıyla çarter sözleşmeleri bakımından yüke ve bunun taşınmasına ilişkin olmayan tazminat taleplerinin adı geçen kurallara, örneğin bir yıllık zaman aşımı süresine, tabi olmaması gerekmektedir.)

Gecikme sebebiyle kar, piyasa ya da değer kaybı, üretimin durmuş olmasından ileri gelen kayıplar anlamındaki ekonomik zararlar bakımından İngiliz uygulamasında yeni tarihli iki mahkeme kararı vardır. Her ikisi de farklı yönlerde olup birbirleri ile çelişmektedirler:

The Limnos kararı, 2008

Limnos adlı geminin 44.000 ton yükünden ikinci ve üçüncü ambarda olanları, kapaklardan deniz suyu sızması sebebi ile, hasarlanmıştır. Ancak zarara uğrayan yükün ayrılması sonucunda bu miktarın (sadece) 262 ton olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte boşaltma limanındaki yetkili makam söz konusu ambarlardaki yükün tamamının antrepoya alınıp burada ilaçlanmasına karar vermiştir. Bütün bu masraflar gönderilen tarafından karşılanmış ve bu sırada yükün tamamının değeri de, gerek gecik-meden gerek ilaçlanmadan dolayı, olumsuz etkilenmiştir.

Gönderilen bütün bu zararlardan dolayı taşıyandan tazminat talep etmiştir. Taşıyan ise La Haye-Vibsy IV:5.(a) kuralı gereği sorumluluğun parça ya da koli başına belirli bir miktarla sınırlı olduğunu ileri sürerken burada dikkate alınması gereken miktarın fiziksel olarak zarara uğrayan yük olduğunu iddia etmiştir. Gönderilen ise böyle bir durumda sınırın yükün tamamının göz önüne alınması sureti ile hesaplanması gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme ise donatanı haklı bularak kuralda belirtilen zıya veya hasar kavramının fiziksel olarak kabul edilmesine karar vermiştir. Bu sebeple taşıyanın sorumluluk sınırı fiziksel zararlar (yani ilaçla-nan ve değeri düşen 30.000 ton değil, sadece fiziksel olarak hasarlanan 262 ton) göz önüne alınarak hesaplanmış ve bu durum yükle ilgilinin mahkemenin kabul ettiği (fiziksel zararlar ve gecikmeden kaynaklanan zararlar dahil) zararlarını ancak bu kapsamın sınırları içinde karşılayabilmesine (dolayısı ile büyük bir kısmının da tahsil edilememesine) sebep olmuştur.

Tarafların arasındaki uyuşmazlık ilk derece mahkemesinin verdiği karardan sonra sulhen çözüme kavuşturulmuş ve temyiz mahkemesine ulaşamamıştır.

Karar uygulamada sorumluluk sınırını düşük olarak tespit etmiş olduğundan dolayı taşıyanı haksız yere koruduğu ileri sürülerek eleştirilmiştir.

The Thorco Lineage kararı, 2023

Thorco Lineage adlı gemi 10.300 m/ton çinko yükünü Avustralya’ya taşırken Polinezya civarında makine arızası sebebiyle karaya oturmuştur. Gemi bulunduğu yerden kurtarılmış ve Güney Kore’ye çekilerek tamir edilmiştir. Kurtaran gemi ve yük üzerinde deniz alacağı hakkına sahip olduğundan dolayı yük ilgililerinden 8 milyon dolarlık teminat almıştır.

Teslim sırasında yükün az bir miktarın hasarlandığı tespit edilmiştir. Bununla beraber yükle ilgili donatanın (fiili taşıyan) gemiyi denize elverişli halde sefere çıkarmamış olduğunu ileri sürerek yakla-şık 8.5 milyon dolar tutarında bir tazminat davası açmıştır. Bu miktarın içinde

  • (1) yükle ilgilinin kurtarana karşı sorumluluğu (7.000.000 USD)
  • (2) yükün uğradığı fiziksel zarar (27.800 USD)
  • (3) yükün başka gemiye yüklenip varma limanına taşınması masrafı (700.000 USD)
  • (4) zayi olan yükün imha edilmesi masrafları (58.000 USD)

bulunmaktadır. Donatan, Limnos davasında verilmiş olan karara dayanarak sorumluluğunun fiziksel olarak zarara uğramış olan yüklerle sınırlı olduğunu (yani (2)’de belirtilen kalem), bunun üzerinde kalan miktardan ise sorumlu bulunmadığını savunmuştur.

Dava sırasında mahkeme özellikle La Haye-Visby IV:5.(a) Kuralındaki “goods lost or damaged” kavra-mının kapsamı üzerinde yoğunlaşmıştır. Davacı yükle ilgili, diğer hususların yanında, zararın sadece gecikme zararı olması halinde, diğer bir ifade ile hiç fiziksel zararın olmadığı hallerde, başvurabileceği bir sınır bulunmadığından dolayı, davalının sorumluluktan tamamen kaçabileceğini ve bu sebeple kuraldaki ifadenin “goods lost or damaged physically or economically” olarak göz önüne alınması gerek-tiğini ileri sürmüştür. Davalı donatan ise Limnos davasındaki görüşleri ortaya koymuş ve sorumlulu-ğun fiziksel zararlar sınırlı olması gerektiğini iddia etmiştir.

Mahkeme verdiği kararda Limnos kararının aksi yönünde bir sonuca varmış ve “goods lost or dama-ged” kavramına hem fiziksel hem de gecikme zararlarının girmesi gerektiğini, aksi takdirde yüke gelen zıya ve hasardan dolayı taşıyanın sorumluluğunun sınırlanmasının gerçek anlamda mümkün olamayacağını belirtmiştir.

Mahkeme ayrıca yapılmış olan bir kurtarma sebebiyle yük üzerinde deniz alacağı hakkının meydana gelmesinin yükün bir nevi zarara uğraması anlamına geldiğini belirterek bunun limit kavramının belir-lenmesinde göz önüne alınması gerektiğine karar vermiştir.

Mayıs 2023 tarihinde verilen ve temyiz yolu kapalı olan bu karar uygulamada olumlu bir şekilde karşılanmıştır. Zira bu suretle hem yükle ilgiliye karşı hakkaniyet sağlanmakta, hem de taşıyanın da fiziksel zararın hiç olmadığı bir durumda gecikme zararlarından dolayı sorumluluğunu sınırlayabil-mesinin önü açılmaktadır.

Karar İncelemesi - Cape Bari Kararı: Donatanın Sorumluluğunu Sınırlandırma Hakkından Feragatı
Karar İncelemesi - Cape Bari Kararı: Donatanın Sorumluluğunu Sınırlandırma Hakkından Feragatı

Av. T. Duygu Yazıcı

LLMC 1976 Konvansiyonu uyarınca sorumluluğu sınırlandırma hakkı, donatanlar tarafından risk yönetimi konusunda uzun süredir önemli bir kriter olarak değerlendirilmektedir. Cape Bari davasında olduğu üzere, standart formda, küçük harflerle yazılmış ve kaptana imzalatılmış bir belgenin donatanın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragati olarak yorumlanabilmesi riski şüphesiz donatanlar için endişe vericidir. İncelenen bu kararda, kaptanın donatan adına sorumluluğu sınırlandırma hakkından feragat edip edemeyeceği ve bunun koşulları irdelenmektedir.

Olay

25 Mayıs 2012'de Cape Bari isimli tanker Freeport, Grand Bahama'da Bahamas Oil Refining Company International’a (BORCO) ait bir deniz iskelesine çarpmıştır. Kazanın neden olduğu hasar sebebiyle BORCO, 22 milyon ABD Doları artı faizlerin tahsili amacıyla Cape Bari Donatanı Tankschiffahrts GmbH & Co KG (“Donatan”) aleyhine hukuki süreç başlatmıştır.

Bu dava sırasında Cape Bari Donatanı, 1976 LLMC Konvansiyonuna (ve buna uygun olarak düzenlenen 1989 Bahama Deniz Ticareti Kanununa) uygun olarak sorumluluğunun geminin tonajı uyarınca 11.012.433 Özel Çekme Hakkı (o tarih itibariyle yaklaşık 16.9 Milyon ABD Doları) ile sınırlı olduğunu ileri sürmüştür.

Bunun karşılığında BORCO ise, Cape Bari Kaptanının yanaşma operasyonundan önce "Kullanım Koşulları" başlıklı bir belge imzalaması nedeniyle Donatan’ın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragat etmiş olduğunu iddia etmiştir.

Kaptanın imzalamış olduğu Kullanım Koşulları’nın 1, 4 ve 6. maddelerinde özetle; geminin güvenliği ve uygun şekilde seyrüseferinden kaptanın donatan adına sorumlu olduğu; terminal tesislerinde veya bir kısmında bir hasara sebep olunması halinde Donatan’ın BORCO’nun maruz kalacağı her türlü kayıp ve hasarın tümünü tazmin edeceği ve Kullanım Koşullarının Bahamalar Kanunlarına tabi olduğu hususları yer almaktadır.

9 Ağustos 2013 tarihinde Yerel Mahkeme, kaptanın imzalamış olduğu Kullanım Koşulları uyarınca Donatan’ın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragat etmiş olduğuna hükmetmiştir.

Kararın temyizi üzerine Temyiz Mahkemesi (Court of Appeal) 22 Mayıs 2014 tarihinde Donatan’ın itirazlarını kabul ederek, LLMC 1976 Konvansiyonu uyarınca Donatan’ın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragat etmesinin hukuken mümkün olmadığına karar vermiştir. BORCO’nun başvurusu üzerine uyuşmazlık Yüksek Mahkeme (Privy Council) önüne gelmiştir.

Yüksek Mahkeme Kararı

Yüksek Mahkeme uyuşmazlığın çözümü bakımından iki soruya verilecek cevabın önem taşıdığına karar vermiştir. Bunlardan birincisi; 1976 LLMC Konvansiyonu ve 1989 Bahama Deniz Ticareti Kanunu’na göre Donatan’ın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragat etmesi mümkün müdür? Mahkeme, bir kişinin kendisi lehine tanınan bir haktan feragat etmesinin hukuken mümkün olduğunu değerlendirerek Donatan’ın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragat etmesinin mümkün olduğu kanaatine varmıştır.

Mahkemenin ikinci sorusu ise Donatan’ın Kullanım Koşullarının imzalanması ile sorumluluğunu sınırlandırma hakkından gerçekten feragat edip etmediğidir.

Kaptan tarafından imzalanan Kullanım Koşullarında Donatan’ın BORCO’nun maruz kalacağı “her türlü kayıp ve hasarın tümünü” tazmin edeceği yazılıdır. Ancak Mahkemeye göre bu ifade genel bir tazminat hükmü ifadesidir ve söz konusu kayıp ve hasarın LLMC 1976 ile belirlenen sınırlar dahilinde tazmin edilmesini ifade etmesi de mümkündür. Zira Mahkeme, vazgeçilen hak ne kadar değerli ise feragat edilirken kullanılan dilin de bir o kadar net olması gerektiğini düşünmektedir. Ancak söz konusu Kullanım Koşullarında Donatan’ın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragat ettiğine dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Mahkeme kaptanın Kullanım Koşullarını imzalaması ile Donatan’ın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragat etmiş sayılamayacağına hükmetmiştir.

Sonuç

Her ne kadar inceleme konusu olayda kaptanın imzalamış olduğu Kullanım Koşulları Donatan’ın sorumluluğunu sınırlandırma hakkından feragati için yeterli bulunmamışsa da görüldüğü üzere kaptanın donatan nam ve hesabına bu haktan feragati genel olarak mümkün sayılmaktadır. Bu sebeple, kaptanların bilhassa tazmin ve feragat hususlarını içeren belgeleri imzalamadan önce Donatan ile paylaşması ve onay alması elzemdir. Aksi takdirde, donatanın milletlerarası sözleşmeler veya yerel kanunlar uyarınca kendisine tanınan haklardan feragat etmiş sayılması ve büyük kayıplara maruz kalması mümkündür.

Kaçak Yapılarda Kiracıların Kâr Kaybı Talebi: İlk Derece Mahkemesi'nin Emsal Kararı
Kaçak Yapılarda Kiracıların Kâr Kaybı Talebi: İlk Derece Mahkemesi'nin Emsal Kararı

Av. Gül Alpay

Mevzuata aykırı olarak inşa edilen kaçak yapılar, sahipleri için hem hukuki hem de ekonomik sorunları beraberinde getirmektedir. Yargıtay'ın kaçak yapıların ekonomik değerinin tanınmaması yönündeki tutumu mülk sahipleri açısından net olsa da, bu tür yapıların kiracıları açısından durum belirsizliğini korumaktadır.

Yakın zamanda kazandığımız bir davada İlk Derece Mahkemesi, kaçak olarak inşa edilmiş bir binada ticari faaliyet yürüten bir kiracının hukuki durumunu inceleyerek bu konuda bir emsal oluşturmuştur.

Davanın Konusu ve Ekonomik Değer Meselesi

Mevcut davada davacı, kiralamış olduğu kaçak binada üçüncü bir şahsın kusuru nedeniyle hasar meydana geldiği, bu hasar sebebiyle ticari faaliyetlerini yürütemediği ve kâr kaybına uğradığı iddiasıyla tazminat davası açmıştır.

Yargıtay'ın yerleşik içtihadına göre, kaçak olarak inşa edilen binalar "ekonomik değere" sahip olarak kabul edilmemektedir.

T.C. YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ E. 2014/6822 K. 2015/1157 T. 04.03.2015

“…Yıkılacak yerlerin ekonomik değeri olmayacağından bu yerlerle ilgili iş ve imalat bedeli talep edilmeyeceği gibi bu yönden uğranılan gelir ve kar kaybının ödetilmesi de talep edilemez. Dairemizin yerleşik içtihat ve uygulamaları duraksamaya yer vermeyecek şekilde bu doğrultudadır..."

T.C YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ E. 2010/3897 K. 2010/6681 T. 08.06.2010

"Yasalar uyarınca yıkımı zorunlu olan bir yerin ekonomik değer olarak varlığı da düşünülemez..."

Görüldüğü üzere Yargıtay, hukuka aykırı olarak inşa edilmiş bir yapıya ekonomik değer atfetmediğinden, mülk sahibini ticari faaliyetlerindeki kâr kaybından da korumamaktadır. Yargıtay'ın bu konudaki net yaklaşımı, hukuka aykırı yapılaşmanın önüne geçmeyi, kamu düzenini korumayı ve hukuka uygun yapılaşmayı teşvik etmeyi amaçlamaktadır.

Yargıtay'ın hukuka aykırı bir yapının mülk sahibine karşı tutumu çok net olmakla birlikte, aynı yaklaşımın böyle bir yapının kiracısı için de geçerli olup olmadığı açık değildir. Kiracıların bu tür yapılarda meydana gelen kâr kayıplarını talep etme hakkı var mıdır? Mahkemeler kiracının kazanç kaybını talep etme hakkını tanırsa, bu durum yapının ekonomik değere sahip olduğu anlamına mı gelir?

Karar ve Hukuki Değerlendirme

Yaptığımız savunmalar neticesinde kiracının yapıdaki hasar sebebiyle kâr kaybını tazminat talebi, ticari faaliyet gösterdiği yapının kaçak olması gerekçesiyle reddedilmiştir. Kanaatimizce İlk Derece Mahkemesi’nin bu kararı son derece yerinde bir karardır; zira hukuka aykırı olarak inşa edilmiş bir binada ticari faaliyet gösteren kiracının kâr kaybı için tazminat talebinin kabul edilmesi, kanunun etrafından dolaşılması riskini beraberinde getirir. Kaçak yapıların sahipleri görünüşte bir kira sözleşmesi imzalayarak bu yapılardaki kayıplardan kolayca korunabilirler. Bu durum Yargıtay’ın yerleşik içtihatının aksine, kaçak yapının ekonomik değerinin kabul edilmesi anlamına gelir ve kanuna aykırı yapılaşmanın önünü açarak kamu düzenini bozacak sonuçlar doğurabilir.

Sonuç

İlk Derece Mahkemesi’nin, bu konudaki argümanlarımızı kabul ederek kiracının kâr kaybı talebini reddetmesi emsal karar teşkil etmektedir. Karara karşı temyiz yolu açık olmakla birlikte, Mahkeme'nin bu kararı, Yargıtay'ın hukuka aykırı olarak inşa edilen binaların ekonomik değer olarak kabul edilmesini önlemeye yönelik genel yaklaşımıyla uyumludur. Ancak devam eden hukuki gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, bu konunun ileride daha detaylı ve nihai bir şekilde değerlendirilmesi gerekebilir.

CIF Teslim Şekilli Satışlarda Kurulacak Sigorta Sözleşmesinin Unsurları ve Kapsamı
CIF Teslim Şekilli Satışlarda Kurulacak Sigorta Sözleşmesinin Unsurları ve Kapsamı

Av. Canberk Tuygan

CIF teslim şeklini ihtiva eden satışlardaki sigorta kapsamını özümseyebilmek için bu kuralları hangi merciin koyduğunu ve bu kuralların nereden geldiğini bilmek elzemdir. CIF, INCOTERMS Kuralları içerisinde yer alan bir teslim şeklidir. INCOTERMS (INTERNATIONAL COMMERCIAL TERMS); Uluslararası Ticaret Odası (ICC) tarafından, uygulamada ticari sözleşmelerde birliği ve yeknesaklığı sağlamak amacıyla düzenlenen ve kullanıma sunulan ticaret kurallarıdır.

INCOTERMS, uygulamada satıcının ve alıcının ihtiyaçlarına cevap vermek maksadıyla işbu tarafların yükümlülüklerini belirlemektedir. Önemli terminolojilerden bir tanesi de düzenlemelerde bulunan A/B maddeleridir. Bu maddeler, her INCOTERMS kuralında yer almaktadır. A harfi satıcının yükümlülüğünü gösterirken, B harfi alıcının yükümlülüklerini göstermektedir. A1/B1 (Genel Borçlar Başlığıyla) tarafların temel edimlerinden söz ederken; A2 (Teslim), A3 (Hasarın Geçişi) , A4/B4 taşıma ve sigorta sözleşmeleri, A5/B5 sigorta işlemlerini düzenlemektedir.

Uluslararası ticaretin sürdürülebilmesi için sigorta desteği olmazsa olmaz bir husustur. Bu husus dikkate alındığında, INCOTERMS’te yer alan bütün teslim şekillerinde, sözleşme konusu malları için taşıma sigortası yapılması noktası yer alır. Ancak bu teslim şekillerinden CIF ve CIP’te alıcının sigorta ihtiyacını satıcı karşılamakla yükümlüdür. CIF’in deniz yoluna özgü bir teslim şekli olduğu göz önünde bulundurulduğunda, malların bu taşımaya özgü rizikolara karşı teminat altına alınması çok önemlidir.

CIF teslimli sözleşmelerde satıcının akdedeceği sigorta sözleşmesinin, sigortalı alıcının zararlarını gidermeyi üstlendiği bir yük sigortası olduğu unutulmamalıdır. İşbu sigorta sigortalının malvarlığında ortaya çıkacak zararı gidermeyi amaçlayarak yapıldığından bir aktif zarar sigortası olacaktır.

CIF teslimli sözleşmelerde, yük sigortası sözleşme primi ana satış sözleşmesinde alıcıdan tahsil edilir. Satıcı, bu bedeli alıcıdan tahsil etmiş olsa da, sigorta sözleşmesini kendi adıyla kurduğundan sigorta ettiren sıfatına sahip olan taraf olacaktır. Yani alıcının temsilcisi sıfatıyla hareket etmemektedir. INCOTERMS CIF A5 madde hükmüne göre satıcının sigortacıyla kuracağı yük sigortası sözleşmesinde alıcının mallara ilişkin sigorta edilebilir menfaati yanında mallara ilişkin sigortalanabilir menfaati bulunan diğer kişilerin de menfaati de yer alabilecektir.

CIF A5 maddesine göre, kurulacak sigorta sözleşmesi satış ve taşımaya konu edilen malın teslim noktasından varma yerine kadar olabilecek hasar veya zıyaa risklerine karşı yapılacaktır. A2 hükmü teslimle ilgilidir ve CIF A2 malların gemiye yüklenmesi ile teslimin gerçekleştiği ve A3 hasar hükmü de teslimin gerçekleşmesi ile birlikte alıcının hasara katlanma yükümlülüğüne sahip olacağı çıkarımına varılabilmektedir. Dolayısıyla satıcının alıcının yararlanacağı sözleşmeyi kurmasının sebebi budur. Türk Hukukuna baktığımızda, başkası lehine sigorta dendiğinde akla gelen madde TTK 1454’tür. Madde lafzına göre, sigorta ettiren (satıcı), üçüncü bir kişinin menfaatini o üçüncü kişinin adını belirterek veya belirtmeyerek sigorta ettirebilecektir. Başkası lehine sigortada, sigorta ettiren sigorta edileni başkasının başına gelebilecek rizikolar için sigortacıya sigorta ettirecektir. Sigortalının menfaatinin zarar görmesi tazminatın ödenmesi için şarttır. A5 hükmünü incelemeye devam ettiğimizde, söz konusu sigorta sözleşmesinde sigortalı olan alıcı veya menfaati bulunan diğer kişilerin riziko gerçekleştiği durumda sigortacıya doğrudan talep yöneltebilmesi hususunu görebilmekteyiz. Lehdar yararına bir edim yükümlülüğü belirlendiği sırada, taraflar aynı zamanda lehdarın alacak hakkı ve buna bağlı olarak alacağını talep hakkını kararlaştırdı iseler, sözleşme tam üçüncü kişi yararına sözleşme olacaktır. Bu nedenle bu hükme göre kurulacak sigorta sözleşmesi tam üçüncü kişi yararına olmalıdır. TTK m. 1454 de bu hükmü desteklemektedir ve aksi kararlaştırılmadıkça lehdarın bu hakka sahip olacağının garantisi çizilmiştir. Sözleşmeye INCOTERMS CIF A5 hükmü bu şekilde eklendiyse sigorta sözleşmesinin üçüncü kişi yararına eksik sözleşme olarak kararlaştırılması satış sözleşmesi ihlaline neden olacaktır.

Belirtmek gerekir ki; A5 hükmünde “alıcının veya menfaati olan diğer kişilerin doğrudan sigortacıya gidebilmesi” lafzıyla amaçlanan, gerçekleşen rizikonun mallar üzerinde zarara neden olması sonucu alıcının tazminata hak kazanabilmesidir, satıcının sigortacıya karşı elinde bulundurduğu diğer haklara sahip olabilmesi değildir. Kalan hakların CIF A5 hükmünün kapsadığı haklarda yer almadığı; dolayısıyla CIF teslimle ilgili olmadığı aşikardır.

CIF yükümlülükleri Türk uygulamasında bazı sorunlara yol açabilmektedir. Satıcının sattığı mallar için taşımada meydana gelebilecek rizikolar için kendi adına ve hesabına sigorta yaptırdığı durumlara rastlanılabilmektedir. Bunun sonucunda sigorta ettiren ve sigortalı aynı kişide buluşmaktadır ve A5 hükümlerini yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden ihlal etmektedir.

Satıcının CIF teslimle satılan mallar üzerinde sigortalanabilir bir çıkarı olup olmadığı ihtilaflı diğer bir konudur. Aktardığımız üzere, malların taşıyıcıya teslimi ile birlikte hasara katlanma yükümlülüğü alıcıya geçtiğinden satıcının bir çıkarı olmadığını söyleyebilmekteyiz. Tabi uygulamada mallar taşıma sırasında zarar gördüğünde alıcının zarar gören malları kabul etmede zorluk çıkardığı da oldukça rastlanılan bir durumdur. Bu nedenle malların zarar görmemesi satıcının da yararına olmaktadır. Yargıtay’ın bu konudaki görüşü çelişkilidir. Bazı kararlarında satış sözleşmesinde alıcı edimini ifa etmeyip malların ücretini ödemediği için, satıcının da yük taşıma sigortası bakımından çıkara sahip olacağını ifade etmiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2015/8263, K. 2016/3076 T. 21.03.2016. Aksi yönde; 11. Hukuk Dairesi 2017/4592 E., 2019/1648 K. T. 27/02/2019.) Bu doğrultudaki kararlarda gerekçe olarak satış bedelinin ödenmemiş olması durumunda eşyanın hasara uğraması nedeniyle satıcının malvarlığında zarar meydana geldiği görüşü benimsenmiştir. Bu tartışmanın çıktığı nokta aslında TTK 1454/2. Maddesidir. Bu madde CIF hükümlerine, sigorta ettirenin sözleşmede adı belirtilen kimseyi temsilen sözleşmeyi kurup kurmadığı hususunda tereddüt halinde sigortanın kendi namına kurulmuş olduğundan söz etmesi nedeniyle başlı başına terstir. Çünkü CIF teslimlerde sigorta sözleşmesi akdetme yükümlülüğü vekalet ilişkisine tabi değildir, satış sözleşmesinden ileri gelmektedir. Yargı kararlarına konu edilen sigorta sözleşmeleri genelde ICC (Institute Cargo Clause – Enstitü Yük Klozları)’ye tabi olan standart yük sigortası sözleşmeleridir. Evvela, eşyanın sözleşme kapsamında olan deniz rizikolarından birine maruz kalması sonucu hasara ve zıyaa uğraması sonucu hasara katlanma yükümlülüğü altında bulunan, ekonomik malik olan kişinin/kişilerin menfaati olduğu değerlendirilmelidir. Ancak Yargıtay, ilgili kararlarında TTK m.1408’i görmezden gelmek suretiyle uygulamamıştır. Bu hükme göre, sigorta sözleşmesinin yapılması anında, sözleşmede sigortalanan menfaat belirli değilse, sözleşme geçersiz olacaktır. Bu nedenle CIF teslim hükmündeki gibi, satıcı lehine yapılacak sigortanın geçersiz olması elzemdir. Satıcı CIF teslimli satışlarda sigortayı alıcı lehine yaptıysa, sigortadan yararlanamayacaktır. Çünkü satıcının mal üzerinde çıkarı yoktur. Ancak Yargıtay, alıcının malı reddetmesi sonucu satıcı bazı koşullarda sigorta tazminatına hak kazanabilir, demektedir. Satıcının sıfatları hem sigorta ettiren hem de sigortalıda buluşursa, alıcı tarafından mallar reddedilirse yine satıcı lehine sigorta hüküm doğurabilecektir.

Ancak şunu belirtmek lazımdır ki; sigorta sözleşmesi ile başlayacak himayenin eşya gemiye yüklenmeden evvel başlaması taraflarca kararlaştırılabilmektedir. Bu senaryoda, satıcı eşya gemiye yüklenene kadar menfaat sahibi olacağından sigortacıdan tazminat talep edebilecektir. CIF teslimde şayet satıcı kimin olacaksa onun hesabına şeklindeki yük sigortası sözleşmesini kurarsa ve bu sözleşmeden anlaşılıyorsa, menfaat sahibinin değiştiği ana kadar sigortanın, satıcı hesabına; hasar alıcıya geçip menfaat el değiştirince de alıcı hesabına işlediği kabul edilmektedir. Tabii, burada satıcının menfaatinden kasıt malı taşıyana götürürkenki hasara katlanma yükümlülüğünden kaynaklanan menfaattir. Mal transitken satıldığında bu tür kurulan sigorta sözleşmelerinin yürürlülüğünün devamı mümkündür ve bu nedenle günümüz koşullarına daha uygundur.

INCOTERMS 2020 CIF A5 maddesinde daha önceki düzenlemelerin aksine satıcının akdedeceği yük sigortasının Entstitü Yük Klozları C (Institute Cargo Clause/ICC) kapsamında veya benzer kapsamlı bir sigorta sözleşmesi kurmakla yükümlü olacağı belirtilmiştir. ICC A, tüm riskleri kapsayan en geniş korumayı sağlarken, B ve C klozları sadece belirli risklere (named perils) karşı dar bir teminat getirmektedir.

CIF teslimlerde sigorta sözleşmesine konu edilen menfaat INCOTERMS CIF terimi hükümlerinde kullanılan ifadelerle yorumlanmalıdır. CIF A5 madde hükmünde, sigorta sözleşmesi alıcının veya genel olarak mallar üzerinde sigortalanabilir menfaate sahip kişi/kişilerin malların hasara veya zıyaa uğraması durumunda malvarlıklarının negatif yönde etkilenmesi neticesinde ortaya çıkan zararı tazmininin hedeflendiği belirtilmektedir. Yani bir diğer deyişle deniz sigortalarında sözleşmedeki menfaatin ekonomik mülkiyetin tesis ettiği ilişki olduğunun kabulü elzemdir. Menfaatin sözleşmede belirtildiği, alacaklının belirtilmediği durumlarda, alacaklının bulunma yöntemi şekli mülkiyetten bağımsız olarak, ekonomik yönde malvarlığının negative yönde etkilendiğini bulmak şeklinde tezahür edecektir. Şunu unutmamak gerekir ki, INCOTERMS malın devri hususunda konişmentolu bir uygulamayı düzenlememektedir. Bu nedenle alıcı CIF A2 hükmü uyarınca malların gemiye tesliminden itibaren hasara katlanma yükümlülüğünü üstüne alacağından, deniz sigortası bakımından ekonomik mülkiyete dolayısıyla menfaate sahip olacaktır.

Türk Ticaret Kanunu Hükümleri Uyarınca Konişmentosuz Yük Teslimi
Türk Ticaret Kanunu Hükümleri Uyarınca Konişmentosuz Yük Teslimi

Av. Yağızalp Kırca

Deniz taşımacılığında, orijinal konişmentonun kargo şirketi tarafından gönderilene teslim edilemeden kaybedildiği veya teslim edildikten sonra muhafaza edilemediği olduğu durumlarla sık karşılaşılmaktadır. Bu gibi istenmeyen olayların neticesinde taşıyan, malı konişmento ibraz edemeyen gönderilene teslim etmemekte ve taraflar arası uyuşmazlıklar meydana gelmektedir. Bu uyuşmazlıklar çoğunlukla, taşıyanın sunduğu şartların gönderilen tarafından kabul edilmesinin ardından yükün gönderilene teslim edilmesi şeklinde çözülse de uyuşmazlığın mahkemeye taşınması da mümkündür. Bu yazımızda Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Türk Mahkemeleri uygulamaları uyarınca, konişmentonun aslının sunulmasına gerek olmaksızın, teminat karşılığı yük teslimini açıklayacağız.

Kıymetli Evrakın İptali Davası

Türk Hukukunda üzerinde yazılı bulunan hakkın senetle sıkı sıkıya bağlı olduğu, bu nedenle de hakkın sadece bu belge ile istenebildiği ve bu belge ile devredilebildiği senetlere kıymetli evrak adı verilmektedir. TTK madde 1230 uyarınca konişmento, hamiline yükü teslim alma hakkı verdiği için kıymetli evrak olarak değerlendirilir. Herhangi bir kıymetli evrak zayi olduğunda başvurulması gereken ilk yol kıymetli evrakın iptali davası açmaktır. Türk Ticaret Kanunu’nun 651. maddesi kıymetli evrak üzerinde hak sahibi olan kişiye, kıymetli evrakın zayi olması durumunda mahkemeden kıymetli evrakın iptalini talep etme hakkı vermektedir.

TTK Madde 651: "Kıymetli evrak zayi olduğu takdirde mahkeme tarafından iptaline karar verilebilir. Kıymetli evrakın zayi olduğu veya zıyaın ortaya çıktığı anda senet üzerinde hak sahibi olan kişi, senedin iptaline karar verilmesini isteyebilir."

TTK’da konişmentonun iptali bakımından, poliçenin iptaline ilişkin hükümlerin uygulanacağı konusu 831.maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmektedir. Bu husus yazımız açısından önem arz etmektedir. Öyle ki, poliçenin iptaline ilişkin “Teminat” başlıklı 765. maddesi, konişmentonun iptalini mahkemeden talep edene konişmentonun iptaline karar verilene kadar teminat karşılığı teslim alma imkanı vermektedir.

TTK Madde 765: (1) Mahkeme, iptale karar vermeden önce, kabul edene, poliçe bedelini tevdi etme ve yeterli teminat karşılığında bunu ödeme yükümünü getirebilir.

(2) Teminat, poliçeyi iyiniyetle iktisap eden kişinin uğrayabileceği zarara bir karşılık oluşturur. Senet iptal edildiği veya senetten doğan haklar diğer bir sebeple ortadan kalktığı takdirde, teminat geri alınır.

Yukarıdaki bilgiler ışığında Türk Ticaret Kanunu, konişmentonun zayi olması sebebiyle konişmentonun aslını taşıyana ibraz edemeyen gönderilene mahkemece belirlenecek teminat karşılığında yükünü teslim alma imkanı tanımaktadır. Konişmentonun iptali kararını beklemeden yükünü teminat karşılığı teslim almak isteyen gönderilenin, asliye ticaret mahkemesinden konişmentonun iptalini ve iptal kararı verilinceye kadar konşimentoya konu yükün teminat karşılığı teslimini talep etmesi gerekmektedir.

Gönderilen kıymetli evrakın iptali davasını açarken, malın alıcısı olduğunu, konişmentonun iradesi dışında elinden çıktığını ortaya koyan konişmento örneği, satış sözleşmesi, fatura, gümrük beyannamesi gibi belgeleri mahkemeye sunar. Konişmentonun iptaline ilişkin konularda poliçenin iptaline ilişkin kanun hükümlerinin uygulanacağını daha önce belirtmiştik. Mahkemenin, konişmentonun iptalini talep edenin konişmentonun hamili olduğuna ikna olması halinde Ticaret Sicil Gazetesi’ne ilan verilmesine karar verilir. Bu ilanın içeriği, konişmentoyu elinde bulundurana konişmentoyu belli süre içerisinde getirmeye davet ve getirmediği takdirde konişmentonun iptal edileceği ihtarıdır.

TTK Madde 760: Mahkeme, dilekçe sahibinin, poliçe elinde iken zıyaa uğradığına dair verdiği açıklamaları inandırıcı bulursa, verilecek ilanla, poliçeyi eline geçireni, poliçeyi belirli bir süre içinde getirmeye davet ve aksi takdirde poliçenin iptaline karar vereceğini ihtar eder.

TTK madde 761’e göre ilanda belirtilecek getirmesi için konişmentoyu elinde bulundurana verilen süre üç aydan az ve bir yıldan fazla olamaz. Ve devamında 762. Madde uyarınca, bu ilan Ticaret Sicil Gazetesi’nde üç kere yapılır.

Taşıyanın Hapis Hakkı ve Teminatın Belirlenmesi

Konişmentonun iptali için gerekli işlemlerin yapıldığı esnada mahkeme, yükün teminat karşılığı teslimi konusunu da değerlendirir. TTK madde 1201, taşıyanın uyuşmazlık konusu yük üzerinde sahibi olduğu hapis hakkını düzenler. Hapis hakkı, taşıyanın navlun sözleşmesinden doğan bütün alacaklarını teminat alma amacı taşımaktadır. Taşıyan, yükün taşındığı yolculuktan doğan alacaklarla ve alacağını teminat altına alacak miktarda eşya ile sınırlı olmak üzere, eşya üzerinde hapis hakkını kullanma imkanına sahiptir.

TTK madde 1201: (1) Taşıyan, navlun sözleşmesinden doğan bütün alacakları için Türk Medenî Kanununun 950 ilâ 953üncü maddeleri uyarınca eşya üzerinde hapis hakkına sahiptir. Hapis hakkı, eşya, taşıyanın zilyetliğinde bulunduğu sürece devam eder; teslimden sonra dahi, otuz gün içinde mahkemeye müracaat edilmek ve eşya henüz gönderilenin zilyetliğinde bulunmak şartıyla, hapis hakkından doğan yetkilerin kullanılması mümkündür.

(2) Hapis hakkı, sadece, üzerinde hapis hakkı kullanılan eşyanın taşındığı yolculuktan doğan alacakları teminat altına alır.

(3) Hapis hakkı ancak alacağı teminata alacak miktardaki eşya üzerinde kullanılabilir; ancak, müşterek avarya ve kurtarma alacakları için taşıyan, eşyanın tümü üzerinde hapis hakkı kullanabilir.

Teminat karşılığı yükü teslim alma talebi üzerine mahkeme, taşıyana ihtar göndererek davaya konu mallar hakkında hapis hakkını kullanıp kullanmadığı, gönderilecek olan konşimentoya konu malların taşınmasından kaynaklanan alacağının bulunup bulunmadığı konusunda beyanlarını sunması için süre verir. Hapis hakkını kullanmak isteyen taşıyan, yükün konişmentonun aslı ibraz edilmeksizin başvurana teslim edildiği takdirde uğrayabileceği zararların teminat altına alınmasını isteyebilir. Bunun yanında taşıyan, taşımadan doğan alacaklarının da teminat altına alınmışını isteyebilir. Taşıyan tarafından beyan edilen miktarın gönderilen tarafından kabul edilmesi halinde mahkeme bu miktarın yatırılacağı tevdii mahallini tayin eder.

Ancak bu durum miktar üzerinde tarafların anlaşması halinde mümkündür. Taraflar arasında miktar konusunda uyuşmazlık çıkması halinde, teminat miktarı mahkeme tarafından belirlenir. İlgili husus TTK madde 1202’de düzenlenmektedir.

TTK Madde 1202: (1) Taşıyanın alacakları hakkında uyuşmazlık çıkarsa, çekişmeli tutar, mahkemece belirlenecek yere yatırılır yatırılmaz, taşıyan, eşyayı teslim etmek zorundadır.

Yükün tamamının konişmentonun orijinali ibraz edilmeksizin teminat karşılığı teslimi olayında, konişmentonun orijinalinin bir üçüncü kişi tarafından ibraz edilmesi halinde taşıyanın uğrayabileceği zararların teminat altına alınması gerekir. Bu sebeple, mahkemece tarafından belirlenecek teminat miktarının yükün fatura değerinde veya daha fazlası olması beklenebilir.

Miktar konusundaki çekişme çözüldükten sonra mahkeme, belirlenen teminatın belirlenen yere yatırılması halinde yükün gönderilene teslim edilmesine ilişkin kararı verir.

Yükün Teslimine İlişkin Tedbir Kararının Uygulanması

Mahkemenin düzenleyeceği ara kararla, yukarıda izah edilen uygulamalar doğrultusunda tevdii mahalli ve teminat miktarını belirlenir. Teminatın yatırılması halinde yükün teslimine ilişkin tedbir kararı verilir. İhtiyati tedbir kararını alan gönderilen, yükün teslim alınacağı yer icra dairesine müracaat ederek haciz yoluyla, icra memuru marifetiyle yükü teslim alır.

Konişmentonun İptali ve Teminatın İadesi

Konişmentonun gönderilen iradesi dışında zayi olmasına ilişkin beyanlar ve delillerin incelenerek mahkemenin konişmentonun zayi olduğuna ikna olması, konişmento ile ilgili Ticaret Sicili Gazetesinde üç kez ilan yaptırılması ve yapılan ilanlara rağmen konişmento ile ilgili mahkemeye herhangi bir müracaatın yapılmadığı belirlenmesi halinde konişmentonun iptaline karar verilir. Konişmentonun iptali kararının kesinleşmesinin akabinde mahkeme, konişmentonun iptali talebinde bulunan tarafından yatırılan teminatın iadesine karar verir.

docxfilePDF